SÜTÇÜ İNEKLERDE METABOLİZMA HASTALIKLARI
GeriRasyon: Bir sığırın besin ve kuru madde gereksinimlerini karşılayan ve işkembedeki asidi dengeleyen bir veya daha fazla yem maddesinin karışımından oluşan günlük yem miktarıdır. Uygun çevre koşullarında, yaş, canlı ağırlık ve verimine göre hazırlanan rasyonla beslenen hayvanlardan ancak genetik kapasitesi nispetinde verim alınabilinmektedir..
Sığır rasyonlarında yüksek kaliteli kaba yemin yerini tutacak başka bir yem maddesinin mevcut olmadığı her daim göz önünde bulundurulmalıdır.
En kaliteli kaba yemin ise çayır otu olduğu gerçeğinden hareketle, çayır alanların yaratılması ve ıslahına kaynak ayrılmalıdır. Rasyon hazırlarken; Sığıra yem verdiğimizde, aslında sığırı değil ön midede (işkembede) bulunan mikroorganizmaları beslemekteyiz, mikroorganizmalarda sığırımızı beslemektedir. Geviş getirenlerde sindirim işleminin %70’i işkembede gerçekleşmektedir. Sağmal ineklerde toplam ağırlığı 4-7 kg olan işkembe (rumen) mikroorganizmaları; rumen pH’sının 6,0-6,4 olduğu ortamda optimum ruminal fermantasyonu ve lif sindirimi mümkün olmaktadır. Bu pH aralığı dışındaki değerlerde (uzun süren periyotlarda) sindirim faaliyetlerini sürdüren mikroorganizmaların sayısı ve aktivitesi düşmektedir. Bu düşüş optimum pH seviyesinden (6,0-6,4) uzaklaştıkça artmaktadır. Sığırlarda işkembeyi dolu tutarak tokluk hissi yaratılabileceğinden, her zaman kaliteli ve istekle tüketilebilen kaba yemlere ihtiyaç vardır. Tükürük salgısını inhibe etmemesi için mümkünse yemler ıslatılmadan verilmelidir. Kaliteli kaba yemler sağmal ineklere yiyebildikleri kadar verilmeli, hayvanlardan kıskanılmamalıdır. Bazı ülkelerde süt sığırlarında kaliteli bir peynir üretimi için sadece kaliteli çayır otu verildiği unutulmamalıdır.
İşletmenin bulunduğu bölgedeki iklim ve toprak şartlarına göre çayır otu, silajlık mısır, sorgum sudan otu melezi, yonca, fiğ, korunga, lenox, gibi kaba yemler işletmede üretilerek en az %30-40 oranında üretim maliyeti azaltılmalıdır.
Arpa, mısır, buğday, bakla, yulaf vb. dane yemleri üreterek, ayçiçeği küspesi, pamuk tohumu küspesi, soya ve yem katkı maddelerini (mineral maddeler, vitamin, soda (NaHCO3, vb.) satın alarak fabrika yemlerine göre maliyeti en az % 20-30 oranında azaltan dengeli ve sağlıklı kesif yemler işletmede üretilmelidir. Bu sayede hayvanların her zaman tercih ettiği taze yem sunumu da sağlanmış olacaktır.
Rumen mikroorganizmaları, taze kırılmış veya ezilmiş tahıl ve baklagillerden daha iyi yararlandığı için hayvanların gereksinimi olan kesif yemler sadece maliyetinin düşüklüğü bakımından değil, sağladığı fayda açısından da işletmede hazırlanmaya çalışılmalıdır. Kaba yem/kesif yem oranı çok önemlidir. Uzmanlar süt sığırlarında verimli bir ömür için rasyonlarının; kuru madde esasına göre en az % 60’nin kaliteli kaba yemlerden, en fazla % 40’nin ise kesif (konsantre) yemlerden oluşmasını; sadece özel durumlarda maksimum rasyonun % 50’sinin kesif yemlerden karşılanmasını önermektedir. İşletmeler bu bağlamda rasyonda kesif yeme daha az yer verebilmesi için, kaliteli kaba yem üretimi veya tedarikinde özel bir çaba içerisinde olmalıdır.
Düşük verimli ineklerde (14 litre verime kadar), gebe ve kısır ineklerde olduğu gibi günlük rasyonun % 80-90’ı ve hatta %100’ü kaliteli kaba yemlerle karşılanabilir (mineral madde takviyesiyle). Sığırların sindirim sistemi kaba yemler üzerinden çalıştığı hiçbir zaman akıldan çıkarılmamalıdır. İşletmeler; ürettikleri kaba yemlerde mineral madde (özellikle çinko, bakır, kobalt, selenyum, kalsiyum, fosfor, krom, iyot ve mangan ) yönünden analizlerini yapmalı, mümkünse yem bitkileri yetiştirilen topraklar; eksik olan mineraller yönünden zenginleştirmelidir.
Yem bitkileri; derin ve yüzlek kök yapıları sayesinde toprağın çeşitli katmanlarından yararlanırken bıraktığı bol miktardaki kök ve gövde artıkları ile de toprağın organik maddece zenginleşmesini sağlar. Yem bitkileri aynı zamanda yılın büyük bir kısmında toprağın yüzünde sıkı bir çim kapağı oluşturduğundan, bir taraftan su ve rüzgar erozyonunu önlerken, diğer taraftan da topraktaki su kaybını en aza indirerek, tuzlu ve alkali toprakların ıslahında kullanılabilir.
Çiftliğimizi, ancak toprağını ve suyunu koruyarak ve zenginleştirerek torunlarımıza bırakabiliriz. Çiftliğimiz bize miras değil, gelecek kuşaklarımızın emaneti gözüyle bakmalıyız. Kalıcı başarı, ancak öngörülü tasarımlardan geçer. Ülkemizde kaliteli kaba yemi olmayan üreticiler; kesif yemle yüksek verimli ineklerini dengeli besleyemediklerinden çok kısa zamanda elden çıkartmak zorunda kalmaktadır.
Sadece kaliteli çayırotunun; ruminantlarda ayak sağlığı, meme sağlığı, döl verimi başka bir ifadeyle verimli bir yaşam süresini garanti ettiği unutulmamalıdır. Kaliteli çayır otu = Hayvan Sağlığı = Halk Sağlığı
Yem ve Yemlemede Önemli Bazı Hatırlatmalar
İşletmedeki hayvan varlığına göre yıl içerisinde işletmede üretilecek kaba vekesif yemlerle, eksik kalan kısmının da piyasadan temin edilerek, yıllık yemleme planlaması yapılmalıdır. Sığırlar istikrar ve alışkanlığı sevdiğinden, zorunluluk hasıl olmadıkça rasyon değişikliklerinden kaçınılmalıdır. Bu amaçla işletmenin süt sığırı rasyonlarında istikrarı sağlayabilmesi için yem bitkisi (yonca, korunga, silajlık mısır, fiğ, bezelye vb.) ve kesif yem (arpa, mısır, tirtikale, soya vb.) ekiliş alanlarına sahip olması kritik önemdedir.
Yonca gibi kaliteli kaba yemi ve kaliteli mısır silajı olan işletmeler; hayvanlarının yaşama payı ile birlikte 14 kg süt verimine yetecek kadar ham proteini ve enerji ihtiyaçlarını karşılayabilmektedir. Canlı ağırlığının % 2,5 civarında olan kuru madde ihtiyacının; en az % 1,5’nin kaliteli kaba yemden karşılanması sığırcılık işletmelerinin olmazsa olmaz koşuludur. Kuru yemden, yaş yeme veya yaş yemden, kuru yeme geçerken, geçişler yavaş,yavaş yapılmalı, yemin biri azaltılırken diğeri çoğaltılarak en az bir haftalık bir sürede geçişler tamamlanmalıdır.
Aynı firmaya ait kesif yemlerde bile farklı partilerde farklı hammaddeler kullanılabilmektedir. Bu nedenle bir parti kesif yemden diğer bir partiye geçerken de kademeli geçiş (alıştırma) yapılmalıdır.
Hayvanda asidoza yol açan melas, pekmez gibi konsantre şekerler; bir başa günlük 500 gramdan fazla verilmemelidir.
Bir yemlemede/öğünde maksimum 2,5 kg/baş konsantre yem verilmelidir.
Tahıllar öğütülmeden, mümkünse günlük ezilerek veya kırılarak hayvanlara verilmelidir. Ezilmiş veya kırılmış tane yemler, en geç 3 hafta içerisinde tüketilmelidir.
Ruminantların, tane yemlerde nişasta sindirilebilirliği en hızlıdan en yavaşa doğru; yulaf/buğday/arpa/mısır şeklindedir. Bir başka deyişle rumende en hızlı yulaf danesindeki nişasta, en yavaş da mısır danesindeki nişasta fermente olmaktadır. Asidoz riski, nişastanın hızlı fermente olmasıyla doğru orantılıdır. Bu nedenle, rasyon hazırlamada yer alacak danelerin sadece içerdiği besin öğeleri değil, fermente olma hızları da göz önünde bulundurulmalıdır.
Tahıl yemlere ısıl işlem uygulamak (hafif kavurmak, haşlayıp vermek), rumende proteinin fermentasyonunu azaltarak, bağırsakta sindirimi artırdığı için ruminant beslenmesinde tercih edilmektedir
Yem çuvalları tahta ızgara üzerinde; serin, kuru, ışıksız bir ortamda ve ağızları kapalı olarak saklanmalı, çuval istifleri; yazın 5, kışın ise 7 den fazla olmamalıdır.
Yemlik ve suluklar düzenli olarak temizlenmelidir. Yemliklerde tüketilmeyen yemler bekletilmeden uzaklaştırılmalı, yerine taze yemler konulmalıdır.
Asla küflü, donmuş ve bozuk yemler hayvanlara yedirilmemelidir
Pancar yaprakları bol şeker içerdiği için fazla verilmesi işkembeyi ve bağırsakları tahriş edeceğinden dikkatli davranılmalıdır.
Çimlenmiş veya küflü- kokuşmuş tohumlar zehirli olduğu unutulmamalıdır
Soğan, lahana ve karalahana yaprakları hayvanlarda iç kanamalara yol açacağından fazla yedirilmemelidir.
Depolarda zamanla insan yiyeceği özelliğini kaybeden hububat daneleri hayvanlara verilmemelidir.
Sütün koku ve rengini bozan yemlerden kaçınılmalıdır.
Fırın ve yemek artıkları hayvanlara yedirilmemelidir.
Elek altı, değirmen altı kırık buğdayların içinde yabani ot bulunduğundan rasyonda % 5’den fazla katılmamalıdır.
Kaba yemler temiz (tozsuz, çamursuz, küfsüz) ve lezzetli olmalıdır. Odunlaşan otlar yüksek miktarda lignin içerdiğinden hayvan beslenmesinde kullanılmamalıdır.
Sığırlar taze yemleri, bayat yemlere; yeşil kaba yemleri, kuru kaba yemlere tercih ederler. Taze yem bitkisinin sindirilme derecesi, kurutulmuş olanına göre daha yüksek olduğu unutulmamalı, bu nedenle çayır ve meralardan yeterince faydalanılmalıdır.
Sığırlarda yüksek kaliteli kaba yemin yerini tutacak başka bir yem maddesinin mevcut olmadığı her daim bilinmelidir.
Çayır- Meralardan Yararlanma
Bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik hali olan sağlığı, sığırlara sunmada kaliteli çayır-meralar alternatifsizdir.
Bu gerçekten hareketle, işletme giderlerinin de % 60-70’ni oluşturan yemin içerisinde önemli bir yeri olan taze kaliteli kaba yeme kaynaklık eden çayır-meralara özel bir önem verilmelidir. Bir başka ifadeyle çayır-meralar büyükbaş hayvanların hem yem deposu, hem de sağlık güvencesidir. Sığıra yem verdiğimizde aslında sığırı değil ön midede (işkembede) bulunan mikroorganizmaları beslemekteyiz, mikroorganizmalar da sığırımızı beslemektedir. Bu bağlamda çayır-mera alanları, ruminanat (geviş getiren hayvanlar) sağlığı ve de dolaysıyla et ve süt kalitesi için yegane güvencedir.
Büyükbaş ve küçükbaş hayvancılıkta ileri ülkeler, kaba yemin çok büyük bir kısmını, maliyeti en ucuz olan çayır-meralardan karşılamaktadır. Doğal otlatma alanları olan çayır meralar; sadece ruminantlara (geviş getiren hayvanlara) ucuz kaba yem sağlamaz. Aynı zamanda, su ve rüzgar erozyonunu önleyerek, toprakların korunması, yaban hayvanlarına yaşam ortamı oluşturması, su toplama havzası olarak taban suyu ve akarsuları zenginleştirmesi, kirli havayı temizleme gibi çok daha önemli fonksiyonları bulunmaktadır. ABD’de yapılan geniş çaplı araştırmalarda, çayır-meralarda, ekim yapılan veya nadasa bırakılan tarlaya göre ortalama 750 kat daha az toprak kaybı;100 kat da daha az yağış suyu kaybı saptanmıştır.
Avrupa Birliği ülkelerinde; çayır ve meralar hayvanların yem deposu olduğu kadar çevre korumada da önemli rezerv alanları olarak değerlendirilmektedir. Söz konusu ülkelerde, çayır-meraların, ıslahı ve yönetimi (amenajmanı) önemli bir iş kolu olup, yararlanan hayvancılık işletmelerinin yetki ve sorumluluğundadır. Bu ülkelerden İrlanda’da hayvanların ihtiyacı olan yemlerin çayır-meralardan karşılanma oranı kabaca 97 iken, İngiltere’de % 83, Fransa’da %71 ve Hollanda’da ise % 54 dür. 35,7 milyon hektar araziye sahip Almanya’nın 16,5 milyon hektar (%46) arazisi tarım alanı olup, bununda 6,2 milyon hektar (%37,4) alanı kaba yem üretimi için kullanılmaktadır. 6,2 milyon kaba yem üretim alanın 4,7 milyon hektarı (%75,8) çayır ve mera alanıdır. Bir başka ifadeyle çayır ve mera alanları toplam tarım alanının % 28,5 kısmını teşkil etmektedir.
ABD‘de mera arazileri büyük ölçekli olup, şahıslara sembolik ücret karşılığı veya karşılıksız verilmiştir. ABD toplam arazi varlığı içinde meraların oranı yaklaşık %27 olup, hayvanların tükettiği kaba yemin; yaklaşık % 67’si çayır-meralardan, %33’ü ise tarla tarımından karşılanmaktadır.
Ülkemizde çayır-mera alanlarının yaklaşık % 5’i ot biçimi için ayrılmış, % 95 ise otlatılmaktadır. Çayır-meralarımız uzun yıllar devam eden erken, ağır ve düzensiz otlatmalar nedeniyle vejetasyonlarını % 90’lara varan oranda kaybetmiştir. Meraların yıllık ortalama kuru ot verimlerinin; Karadeniz bölgesinde 100 kg/da, İç ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde 45 kg/da, Ege ve Marmara bölgesinde 60 kg/da ve Doğu Anadolu bölgesinde ise 90 kg/da seviyesinde olduğu kabul edilmektedir. Avrupa’da mera alanlarında dekarda 560 kg ot alınırken, bu rakam Türkiye’de ortalama 70 kg civarındadır. Ayrıca, ülkemizde meralara tohum takviyesi ve bakım yapılmadığından dolayı otun besin değeri de düşüktür.
Çayır-mera alanları; 1940’lı yıllarda ülkemiz topraklarının yarısından fazlasını kaplamakta iken, 1950’li yıllardan sonra tarımda ortaya çıkan mekanizasyonun da katkısıyla, çok büyük kısmı sürülerek tarla arazisine dönüştürülmüştür. Bir kısmının da tarım dışı kullanımı (konut, sanayi tesisleri, baraj vb. ) nedeniyle günümüzde çayır-mera alanları yaklaşık 11 milyon ha kadar düşmüştür.
Çayır-mera alanları; sürülmesi, geriye kalan alanlarda ise ıslah ve amenajmanın yapılmaması ve taşıyabileceğinden fazla hayvanın düzensiz otlatılmasına bağlı şekillenen erozyon nedeniyle yok olma eşiğine gelmiştir.
Çayır-meralar ile yem bitkisi ekilişi yapılan tarım alanlarında toprakta veya bitkilerde mineral madde yönünden analiz yapılarak, eksikliği görülen besin elementlerinin toprağa verilmesi sadece hayvancılıkta değil bitkisel üretimde de verim artışı sağlayacaktır. Dolaysıyla eksik veya yanlış yapılan bir gübrelemede iki yönlü kayıptan bahsetmek daha doğru olacaktır. Ülkemizde fosfor, azot, potasyum makroelementleri içeren gübreler, yem bitkisi tarımında yeterince kullanılırken mikro/iz elementlerin gübre olarak kullanılması ise son derece sınırlıdır. Avusturalya’da yapılan bir çalışmada; üçgül ve yonca üretimi yapılan arazilerde süperfosfat, süperfosfat + bakır sülfat ve süperfosfat + bakır sülfat+ çinko sülfat gübrelenmesinde verim artışı (hektar başına 200 kg süperfosfat, 7 kg bakır sülfat, 7 kg çinko sülfat), kontrol grubuna göre sırasıyla yaklaşık 6, 10 ve 20 kat fazla olmuştur.
Ülkemizde yem bitkisi tarımı (silajlık mısır, yonca, fiğ gibi), hayvancılıkta ileri ülkeler kadar olmasa da gelişme göstermektedir. Ancak çoğunlukla meyilli arazilerden oluşan çayır-meraların, tarım alanları içerisindeki oranı yaklaşık %38 olmasına rağmen, bu alanlarda amenajman (ıslah ve yönetimi) çok, çok az yapıldığı için, hayvanların ihtiyacı olan kaba yemin, çayır-mera alanlarından karşılanma oranı, hayvancılıkta gelişmiş ülkelerin bir hayli gerisinde kalmaktadır.
Orta kaliteli bir merada bir sığır, 5 saat otlar 2 saat yürür. Meranın kalitesiyle otlama süresi ters orantılıdır. Avrupa’da mera alanlarında dekarda 560 kg ot alınırken, bu rakam Türkiye’de ancak 69 kg. dır. Ayrıca, ülkemizde meralara tohum takviyesi ve bakım yapılmadığından otun besin değeri de düşüktür. Yapılan çeşitli araştırmalara göre, meradaki bitki örtüsünün toprağı kaplama oranının % 10-20 arasında olduğu ortaya konulmuştur (anonim). Bu nedenle ülkemizde büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar meralarda çok uzun süre otlamak ve yürümek zorunda kalmaktadır.
Evcil ruminantlar arasında en az seçici olan sığırlar, otları koparmak için dillerini otun çevresine dolayarak çekmektedir. Bu otlama yöntemi, 10 mm’den daha uzun bitkileri yiyebilmelerini sağlamaktadır. Sığırlar taze otlu çayır-meralarda dakikada 50-60 ısırma ve 14-20 çiğneme olacak şekilde otlamaktadırlar. Her ne kadar uzun otları tercih etseler de, kısa otları daha yüksek ısırma oranı ile (70/dk) yemektedirler. Aç sığırlar toklara oranla otlamak için daha fazla zaman harcamakta ve ısırma boyutu değişmemekle birlikte daha az çiğneyerek daha büyük lokmalar halinde yutmaktadır.
Kabaca çiğnenerek yutulan yemler, işkembede yeni yem alımı için ortam oluşturmak için 30-90 dakika sonra tekrar çiğnemeye (geviş getirme/ruminasyon) tabi tutulmaktadır. Geviş getirme süresi, kaba yemin partikül büyüklüğüne ve selüloz içeriğine göre değişmekle birlikte yaklaşık otlama süresi kadar olduğu kabul edilmektedir. Uzun ve düzenli (kaliteli) geviş getirme, hayvanların kendini rahat hissettiği, yarı uykulu olduğu zamanlarda gerçekleşmektedir.
Stres, acı, ani ses, korku, hastalık gibi etkenler geviş getirmeyi düzensizleştirmekte veya durdurmaktadır.
Sığırlar gündüz aktif hayvanlar olduğundan, gün doğumunda ve ikindiden gün batımına kadar çoğunlukla iki devrede otlamayı/yem alımını tercih ederler. Ancak sıcak havalarda ve günlerin kısaldığı kış aylarında gece otlaması, yapılabilir. Sığırlarda, otlama, geviş getirme ve yatma/dinlenme devreler halinde olur. Sığırlarda sosyal etkileşim fazla olduğundan, grup halinde, bireysel illeryediklerinden daha fazla yem tüketmektedirler.
Büyükbaş ve küçükbaş hayvanların otlamada ilk tercihleri taze yeşil yapraklardır. Taze yeşil yapraklardan sonra sırasıyla; kart yeşil yaprakları, yeşil gövdeleri, kuru yaprakları ve kuru gövdeleri yerler.
Bitkiler, besin elementlerinin çok büyük çoğunluğunu kökleri vasıtasıyla topraktan alır. Dolaysıyla bitki gelişimi, su ve besin elementleri alımını sağlayan kök sisteminin gelişmişliği ile doğru orantılıdır.
Bitki örtülerinin devamlılığı ve verimliliği otlatmanın bilinçli ve planlı yapılması ile korunabilir. Bitkilerin vejetasyon hızına göre mera rotasyonu ayarlanabilir. Erken düzensiz ve/veya yoğun otlatma, yağışlı havalarda hayvanların fazla gezdirilmesi, meralara tohum takviyesinin yapılmaması gibi etkenler meraları tahrip eden başlıca faktörlerdir.
Sığırlar, aşağıdaki grafikte de görüldüğü üzere taş oranı fazla olan meralarda otlamak istemez. Çayır-mera yüzeyinin % 5’i taşlık iken sürüdeki sığırların % 60’ı, meradan kaçınırken taşlık alan oranı % 20’ye çıktığında sığırların % 90’ı meradan kaçınmaktadır. Taşlık alan oranının % 30’un üstüne çıktığı mera alanlarında ise sürünün tamamı merada otlamaktan kaçınmaktadır. Bu nedenle, çayır-mera alanlarından, sadece ot (yem bitkileri) üretiminin artırılması için değil, sığırların taşlık alandaki davranışları da dikkate alınarak taşlar toplanmalıdır.
Hayvanların severek tükettiği yöreye uygun, adaptasyon yeteneği ve yem değeri yüksek otların çayır-meralarda çoğaltılması hayvan sahiplerinin/çobanların öncelikli işi olmalıdır. Söz gelimi İç Anadolu bölgesinde asırlardır adapte olmuş, kuraklığa dayanıklı ve yem değeri yüksek Dağ korungası gibi yem bitkisi çayır-meralarda yaygınlaştırılmalıdır. Kısaca merada yem değeri olan otlar varsa, et ve sütte olacaktır. Tarım ve hayvancılıkta ileri olarak kabul edilen Avrupa ülke uygulamaları bize tarla, otlak (çayır-mera) ve ormanın birbirini dengeleyerek hayvancılıkta kalıcılığı ve sürdürülebilirliği sağladığını net olarak göstermiştir. Yapılan geniş çaplı araştırmalar; birbirini tamamlayan bu üçlünün dikkate alınmadığı yerlerde antik çağlardan beri hayvancılığın ciddi oranda toprak ve su kaybına yol açtığını ve bu tür bir hayvancılığın sürdürülemez olduğunu ortaya koymuştur. Çayır ve meralardan azami şekilde yararlanabilmek için
-Meralar aşırı şekilde yıpratılmadan, dönüşümlü olarak kullanılırsa, yani kontrollü otlatılırsa bütün yıl boyunca yararlanılabilir. Aşırı ve/veya düzensiz otlatmak, hayvanların sevdiği bitki köklerinin yok olmasına, çayır-meraların iç-dış parazitlerle bulaşık hale gelmesine ve zamanla verimsizleşerek, tahribatına yol açmaktadır.
-Birçok ülkede çayır-meraların kiralanması özelikle de kısa süreli kiralanması, beraberinde aşırı otlatma, toprakta erozyon ve çölleşme ile sonuçlanmıştır. Çünkü “çayır-meralarda yarısını otlat öbür yarısını seneye bırak” prensibi, toprakta acımasızca tüketim eğiliminde olan kiracılık sistemi ile örtüşmemektedir. Tedbir amaçlı Almanya’da 19.yüzyılda kiralanan çayır-mera sözleşmelerinde “çayır meraları kiraladığın halde teslim et” maddesi çalıştırılamamıştır. Ülkemizde de çayır-mera kiralamalarının, çayır-meralarda, ciddi oranda toprak erozyonuna ve su kaybına yol açtığı görülmektedir.
-Kışın mümkünse otlatma yapılmamalıdır.
-Hayvanları yağışlı ve soğuk havalarda sabah erken, kırağılı saatlerde veya günlerde mümkünse meraya çıkarmamalı, şayet çıkarılacaksa da mutlaka bir miktar kuru ot verildikten sonra çıkarılmalıdır
-Baklagil otlarınca zengin meralarda gaz şişkinliğini önlemek için otlatma daha kısa sürede yapılmalı ve yayılımdan önce sığırlara bir miktar kuru ot verilmelidir.
-Aşırı gübreleme bitkilerde nitrat ve nitrit maddelerinin artmasına neden olur. Nitrat ve nitrit bitkilerde A, D ve E vitaminlerini azaltacağı gibi hayvanlarda nitrit zehirlenmesine yol açacağından dikkatli olunmalıdır.
-Büyükbaş otlatma sürü büyüklüğü 300 başı geçmemelidir.
-Hayvanları merada en az yürüterek doymasını sağlayacak tarzda, otlatma düzeni oluşturulmalıdır
-Sığırlar yazın; 10-16 saatleri arasında ise her tarafı açık tarzda yüksek yerlerde konumlanmış serin gölgeliklere alınmalıdır
-Yalaklar ayda en az iki kez yıkanarak yosun tutması önlenmelidir.

-Tarım ve Orman Bakanlığının Resmi Sitesinden Alıntıdır.-